Raporun tamamına ulaşmak için tıklayın
FRANSA – YUNANİSTAN SAVUNMA İTTİFAKI
VE
TÜRK – YUNAN ASKERİ DENGESİNİN GELECEĞİ
Dr. Can Kasapoğlu, Güvenlik & Savunma Programı Direktörü, EDAM
Yönetici Özeti
- Türkiye ve Yunanistan arasında bir silahlı çatışma senaryosu oluşturmak mümkün olsa da (örn. Ege’de sınırlı bir hava ya da deniz kuvvetleri çatışması), kuvvetler dengesini belirleyen tek parametre, taraflardan birinin platform sayısı, ateş gücü ya da teknolojik üstünlüğü değildir. Eğitim, doktrin, muharebe kuruluşu, durumsal farkındalık, baskın unsuru, moral faktörler, komuta & kontrol yetenekleri, taarruzi ve müdafi kabiliyet gibi birçok girdi, her bir senaryo için farklı sonuçlara etki eder. Kullanılan muharebe modellemesi yöntemleri ve matematiksel parametreler teknik bir ihtisas sahasıdır, ayrıca, kamuya açık bir raporun sınırlılıklarının da dışındadır. Dolayısıyla, bu rapor, Türkiye ve Yunanistan arasındaki askeri dengenin mahiyetine ilişkin senaryo bazında bir sonuç sunmayacaktır. Öte yandan, söz konusu askeri dengenin ancak sınırlı bir kapsamda bileşenlerine ilişkin ve askeri-stratejik düzeyde kalmak kaydıyla, üç temel bulguya ulaşılmıştır; a) Yunanistan, hava kuvvetleri segmentinde, Türkiye’ye karşı tekno-jenerasyonel bir üstünlük elde etme trendindedir, b) Yunanistan’ın Fransa’dan deniz kuvvetleri alımları, halihazırda, hava kuvvetleri segmenti gibi somut bir tekno-jenerasyonel fark oluşturmamaktadır. Askeri-teknolojik durum Türkiye’nin lehinedir ve Fransa’dan alınacak Belharra sınıfı fırkateynler bu farkı kapatmaya yetmeyecektir, c) Türkiye’nin SİHA / robotik harp kapasitesi, en belirgin muharip etkinliğini, 1. Ordu sorumluluk sahasında, Trakya’da, Yunanistan Kara Kuvvetleri unsurları karşısında gösterme potansiyeline sahiptir.
- Hava harp segmentinde Türkiye için en kötü senaryo, 2030 bandına gelindiğinde, Yunanistan Hava Kuvvetleri envanteri ekseriyetinin F-35 JSF, Dassault Rafale, F-16V platformlarından müteşekkil olması; Türk Hava Kuvvetleri’nin ise, F-16’larını modernize edemediği, Milli Muharip Uçağı envantere kazandıramadığı, 4,5. nesil bir ara çözüm bulamadığı ve herhangi bir 5. ya da 6. nesil savaş uçağı projesinin parçası olamadığı durumdur. F-35’in, enformasyon üstünlüğü yetenekleri ile, ağ-merkezli harekat ortamında 4. ve 4.5 nesil diğer dost platformların muharip kapasitesini artıracağı da unutulmamalıdır. Açıkçası, S-400 stratejik SAM sistemi tedariği başta olmak üzere birçok faktör nedeniyle, böyle bir senaryo imkansız da değildir.
- Esasen, temel su-üstü muharip platformlarının modernizasyon sorunları Atina’yı uzun süredir fırkateyn tedarik arayışına itmiştir. Ekonomik krizin ardından yeniden gündeme gelen planlarda, Fransa’yı daha iyi bir teklif yapmaya zorlayan faktörlerden biri de, ABD firması Lockheed Martin’in MMSC (Multi Mission Surface Combatant) ile Yunanistan silah pazarına gösterdiği iddialı ilgi olmuştur.
- Belharra ya da FDI (Frégate de défense et d’intervention) sınıfı fırkateynler, Türk – Yunan deniz kuvvetleri dengesinde Atina için bir ‘sihirli değnek’ olmasa da; Yunanistan Deniz Kuvvetleri’nin mevcut su-üstü muharip envanterine kıyasla gerçek bir kapasite artışı sağlayacaktır. İncelemeye konu savaş gemisinin Thales SeaFire AESA radarı, dijital enformasyon altyapısı ve harp yükü konfigürasyonu (özellikle Aster-30 B1 hava & füze savunma sistemi ve Exocet MM40 B3C gemi-savar füzesi) dikkat çekmektedir.
- Paris, Yunanistan silah pazarını alışılmış bir savunma portföyünün ötesinde değerlendirmektedir. Nitekim, Atina’nın daha önce anlaştığı 18 Rafale savaş uçağına ek olarak, 6 platform daha alma talebi, Fransız Savunma Bakanı Florence Parly tarafından sekörel bir başarının ötesinde, gerçek bir Avrupa otonomisi inşası için bir adım olarak yorumlanmıştır. Benzer şekilde, Yunanistan Başbakanı Kyriakos Miçotakis de, Fransa Devlet Başkanı Macron ile imzaladığı savunma paktını müteakip, ‘Avrupa otonomisi’ vurgusunu tekrarlamıştır.
- Avrupa otonomisi, Fransa ve Yunanistan arasındaki savunma antlaşmasının temel sütunlarından biri olarak da imza altına alınmış bulunmaktadır. Konuyu daha da karmaşık hale getiren husus, ‘Avrupa otonomisi’ inşasında Paris ve Atina arasında gelişen stratejik ittifakın hedefinde, zımni olarak da olsa, bir NATO ülkesi olan Türkiye’nin bulunmasıdır. Nitekim, ilgili antlaşmanın 2. Maddesi, iki ülke arasında bir casus foederis oluşturacak şekilde, BM Şartı 51. Madde’den doğan meşru müdafaa halinde müşterek askeri güç kullanımı öngörmektedir. Esasen Fransa ve Yunanistan’ın, NATO şemsiyesi altında söz konusu taahhütleri zaten vardır. Mevcut durum, Türk – Yunan askeri dengesinin ötesinde, Avrupa merkezli savunma girişimlerinin NATO’nun ittifak birliğine zarar verme potansiyelini güçlendirmektedir.
- Yunanistan askeri siyasasının önemli bir boyutu, Türkiye’nin Orta Doğu & Kuzey Afrika bölgesindeki ihtilaflarından faydalanması ve savunma işbirliklerine yönelmesidir. Özellikle Suudi Arabistan’ın ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin Atina ile geliştirdiği savunma işbirliği, Türkiye açısından ciddi riskler taşımaktadır.
- Yunanistan savunma ekonomisinde son yıllarda ciddi bir dönüşüm dikkat çekmektedir. Askeri harcama ve bütçe tedricen artmakla birlikte, sıçrama düzeyinde bir hareket yoktur. Öte yandan, askeri harcamaların içinde, önemli tedarik projelerine ve muharip kapasite geliştirmeye ayrılan pay artmıştır. Atina, 2021 yılı itibariyle, savunma harcamalarının yaklaşık %38’ini silah alımlarına ayırmaktadır.
- Almanya’da seçimler sonrası kurulacak yeni hükümetin, Türkiye’ye Reis sınıfı denizaltı teslimi hususundaki tasarrufu, Türk – Yunan deniz kuvvetleri arasındaki askeri dengede önemli bir faktör olacaktır. Son dönemde, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın söz konusu tedarik konusunda endişelerini belirtmesi, Türkiye – Almanya savunma işbirliğinin geleceği açısından kritik bir sınamanın yaklaştığını da göstermektedir. Yunanistan’ın, bir yandan Reis sınıfı denizaltıların teslimini akamete uğratmak için Alman makamları üzerinde diplomatik çaba gösterirken, diğer yandan ABD’den MH-60R denizaltı savunma harbi helikopteri alımı yapması anlamlıdır.
- Türk savunma sanayiinin robotik harp segmentindeki başarıları, TSK bünyesinde her kuvvete ve genel olarak güvenlik güçlerine yayılmaktadır. Türk Deniz Kuvvetleri’nin robotik harp platformları kapasitesi, orta-uzun vadede, güç dengesini belirleme potansiyeline sahiptir.
- Türkiye ile Yunanistan arasında Ege’de vuku bulacak bir mevzii çatışma durumunun, teorik olarak, hızla farklı cephelere sıçraması (Trakya / 1. Ordu sorumluluk sahası, Kıbrıs, Doğu Akdeniz) mümkündür. Dolayısıyla, Yunanistan Hava Kuvvetleri ve Yunanistan Deniz Kuvvetleri tarafından kazanılan yeni yeteneklerin, genel askeri dengeye ilişkin hesaplamalara teşmil edilmesi her senaryoda farklı sonuçlar doğuracaktır.
- NATO üyeliği dolayısıyla iki ülke arasındaki bir çatışmanın, ABD liderliğinde ittifak üyelerinin sistematik diplomatik müdahalesi ile ilan edilmiş bir savaşa dönüşmeden engelleneceği düşünülmektedir. Nitekim, Kardak krizi (1996) örneği de söz konusu varsayımın isabetini ortaya koymuştur. Öte yandan, nükleer harp kabiliyetine sahip üç NATO üyesi ülkeden biri olan Fransa’nın, Türk – Yunan askeri dengesinde açıkça Atina’dan yana taraf olması, yukarıda açıklanan, Türkiye ile Yunanistan arasında vuku bulacak bir savaşı önlemeye yönelik ‘transatlantik emniyet mekanizmasını’ akamete uğratabilir, bu nedenle tehlikelidir.